İş arama sürecinde hemen hemen herkesin yolu en az birkaç “rüya şirketle” kesişmiştir. Şirketin web sitesine girersin; gülen yüzler, açık ofislerde kahve yudumlayan genç ekipler, “biz bir aileyiz” sloganları… LinkedIn profillerinde övülen iş ortamları, kurumsal sosyal sorumluluk projeleriyle cilalanmış başarı hikâyeleri… Her şey, dışarıdan bakıldığında mükemmel görünür. Ancak içeriye adım attığında karşına çıkan manzara bambaşkadır.
Ne yazık ki günümüzde birçok şirket, dışarıya sunduğu kurumsal imaj ile içeride yaşanan gerçeklik arasında büyük bir uçurum yaratıyor. Bu da özellikle yeni işe başlayan çalışanlar için büyük bir hayal kırıklığına dönüşüyor. Kariyer sayfasında vaat edilen özgürlük ortamı, esnek çalışma saatleri, açık iletişim kültürü gibi kavramlar; aslında yalnızca birer pazarlama malzemesine dönüşmüş durumda. Gerçekte ise karşılaşılan; baskıcı yöneticiler, sürekli değişen iş tanımları, ölçüsüz mesai saatleri ve değersiz hissettiren bir çalışma atmosferi olabiliyor.
Bu tür firmalarda genellikle bir “kozmetik” stratejisi hakim: dış dünyaya parlatılmış bir yüz göster, içerideki sorunları ise halının altına süpür. Şirketin sosyal medya hesapları haftada birkaç kez çalışan mutluluğuna dair içerikler paylaşırken, içeride bir çalışanın ağzından “mobbing” kelimesi düşmüyor. Çoğu zaman çalışanlar yaşadıkları olumsuzlukları dile getirmekten çekiniyor. Çünkü bu şikâyetlerin karşılığı; ya göz ardı edilmek, ya da “uyumsuz” etiketiyle damgalanmak oluyor.
İmaj ile gerçeklik arasındaki bu fark, yalnızca çalışanlara değil şirketin kendisine de zarar veriyor. Yetenekli kişiler, kısa sürede kurumu terk ediyor; elde tutma oranı düşüyor ve bu da işe alım süreçlerinde ciddi maliyetlere neden oluyor. Şirketler kendi çalışanlarının güvenini kazanamadan, dışarıya güven vermeye çalışıyor. Bu ise sürdürülebilir bir kurumsal yapı için en büyük tehdidi oluşturuyor.
Oysa gerçek çalışan memnuniyeti, sosyal medya postlarıyla değil; samimi bir yönetim anlayışıyla, adil uygulamalarla ve güven temelli iletişimle inşa edilir. Şirketlerin şeffaflık konusundaki samimiyeti, artık yalnızca içten gelen bir erdem değil; aynı zamanda itibar yönetiminin temel taşıdır. Çalışanlar artık her zamankinden daha bilinçli ve seslerini duyuracak mecra sıkıntısı çekmiyorlar. Firma Dedektifi olarak bize gelen mesajlar, bunun en açık kanıtı.
Sonuç olarak, şirketlerin dijital vitrinleri ne kadar parlatılırsa parlatılsın; içerideki gerçeklik er ya da geç dışarıya sızar. Önemli olan dışarıya güzel görünmek değil, gerçekten iyi olmak. Çünkü iyi firmalar, yalnızca dışarıdan öyle görünenler değil; içeriden de öyle hissedilenlerdir.
Okur Notu
Bu yazıda bahsedilenler sana da tanıdık geldi mi? Kurumsal imajın ardında bambaşka bir gerçeklikle karşılaştığın bir deneyim yaşadın mı? Unutma, yaşadıkların ne kadar kişisel görünse de aslında binlerce kişinin ortak hikâyesi olabilir. Ve bu hikâyeler paylaşıldıkça güç kazanır.
Senin Hikâyen Ne?
Eğer senin de “dışarıdan harika görünen ama içeride hayal kırıklığına dönüşen” bir iş deneyimin olduysa, bizimle paylaş. Anonim kalmak istersen bunu özellikle belirt. Hikâyeni Firma Dedektifi topluluğuyla paylaşarak hem başkalarına ışık ol, hem de gerçeklerin görünür olmasına katkı sağla.